I I Metin2 Pvp - Knight Pvp - Knight I I

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

I I Metin2 Pvp - Knight Pvp - Knight I I


    İslamda Cenaze

    Mr.unique
    Mr.unique
    AdminAdmin


    Mesaj Sayısı : 229
    Rep Gücü : 662
    Başarı Sistemi : 1
    Kayıt tarihi : 20/05/10
    Yaş : 34
    Nerden : Bursa

    İslamda Cenaze Empty İslamda Cenaze

    Mesaj tarafından Mr.unique Cuma Mayıs 28, 2010 4:06 pm

    Gömülmemiş ve gömülmeye hazırlanmış insan ölüsü. Ölüyü gömmek için
    yapılan tören ve işlemler. İslâm bu tören ve işlemler ile ilgili olarak
    bazı emir ve nehiyler getirmiştir. Genellikle bunlar sünnet ile sabit
    olan ve Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından bizzat uygulanan ve bize
    kadar intikal eden hususlardır. Ölüm döşeğinde can çekişme durumunda
    olan kimseyi -kendine zorluk olmazsa- yüzü Kıbleye karşı gelmek üzere
    sağ tarafa çevirmek sünnettir. Başını biraz yükselterek sırtı üstüne
    yatırmak da caizdir.

    Hasta can çekişiyorken ve gerçekten mümin
    birisi ise ona yardımcı olmak, yakınları için bir gereklilik ve ayrıca
    da sevaptır. Onun için yanında "kelime-i şehadet" getirmek ve
    söylemesine yardımcı olmak sünnettir. Çünkü Rasûlullah (s.a.s.) şöyle
    buyurmuşlardır:

    "-Ölülerinize, Lâ ilâhe illallah "ı telkin
    ediniz. Zira ölüm halinde onu söyleyen (bir mümin)'i bu kelime
    Cehennem'den kurtarır. " "Son sözü Lâ ilâhe illallah olan kimse
    Cennet'e girer. " (Müslim, Cenâiz, 1-2; Ebû Davud, Cenâiz, 16)

    Hastanın
    yanında şehadet getirilir ki o da hatırlayıp şehadet getirsin. Yoksa
    ısrar ile sen de yap denilmez. Zira o anda zor bir durumdadır. Ona
    zorluk çıkarmamalıdır. Bir defa da söylese yeter. Bu telkini, hastayı
    sevenlerden biri yapmalıdır. Maksat hastada isteksizlik uyandırmamaktır.

    Hasta
    vefat edince ağzı kapatılır. Bir bez ile çenesi başından bağlanır.
    Gözleri yumulur. Eller yanlarına getirilir. Bunu yaparken şu dua
    okunabilir:

    "Bismillâhi ve alâ milleti rasülillâh. Allahümme
    yessir aleyhi emrahu ve sehhil aleyhi mâ ba'dehû ve es'id bi likaike
    vec'al mâ harace ileyhi hayran mimâ harace anhu. "

    Manası:
    "Allah'ın ismiyle ve Rasûlullah'ın milleti (dini) üzerinde olsun.
    Allah'ım, onun işini kolaylaştır, bundan sonrasını ona kolay eyle, onu
    seni görmekle mutlu eyle. Dünyadan kendisi için çıkanı, kendisinin
    çıktığı şeylerden hayırlı eyle."

    Sonra ölünün üstüne bir örtü
    çekilir. Öldükten sonra yıkanıncaya kadar yanında Kur'an okumak
    mekruhtur. Öldüğü iyice anlaşılınca hemen yıkanır.

    Cenaze'nin Yıkanması

    Cenazenin
    yıkanmasından gömülmesine kadar, yapılan işlemlere "teçhiz"
    (hazırlamak) denir. İslâm'da, ölen kimsenin en kısa zamanda yıkanması,
    kefenlenmesi ve cenaze namazının kılınarak toprağa verilmesi gerekir.
    Bu konuda acele davranmak müstehabtır. Ölü şöyle yıkanır:

    Yıkanacak
    ölü teneşir veya yüksekçe bir yere sırt üstü konur ve diziyle göbek
    arası bir örtü ile örtülür. Teneşir, ölülerin yıkanması için yapılmış,
    sedire benzer yüksekçe bir tahta masadır: Erkek ölüleri erkekler, kadın
    ölüleri de kadınlar yıkar. Ölüyü yıkayan kişiye birisi su dökerek
    yardımcı olur. Ölüyü yıkamak, ona gusül abdesti aldırmaktır. Boy
    abdesti* almasını bilen herkes ölüyü yıkayabilir; ölü yıkamanın
    gerektirdiği ayrı bir bilgi ve dua yoktur.

    Yıkayacak kişi eline
    bir bez sardıktan sonra, ölünün avret yerini yıkayıp temizler. Bundan
    sonra ölüye bir abdest aldırır. Abdest aldırırken ağzına, burnuna su
    vermez, parmaklarıyla mesheder. Yüzünü, kollarını yıkar, başını
    mesheder ve ayaklarını yıkar.

    Bundan sonra ölünün üzerine su
    dökülür, başı ile bedeni sabunlu su ile temizce yıkanır, sonra sol
    tarafına çevrilerek sağ tarafı yıkanır. Bundan sonra sağ tarafına
    çevrilerek,sol tarafı iyice yıkanır. Her âzâyı yıkarken üç defadan az
    yıkamamak sünnettir. Suyun zor ulaşacağı organlar yıkanırken ovularak
    yıkanmalıdır. Bundan sonra yıkayan kimse cenazeyi oturtur gibi
    kaldırıp, kendisine doğru yaslayarak karnını ovalar; altından bir şey
    çıkarsa, sadece orasını yıkayıp temizler, tekrar abdest aldırmaz ve
    yeniden bütün vücudu yıkamaz. Böylece yıkama işlemi biten bir ölü havlu
    veya benzeri şeylerle kurulanır ve kefenlenir. Sonra başına, yüzüne ve
    sakalına güzel kokular sürülür, secde yerlerine kâfûr dökülür.
    Yıkanırken ölünün saç ve tırnakları kesilmez. Ölünün kapalı bir yerde
    yıkanması daha iyidir. Ölüyü, kendisine en yakın bir kimse veya ahlâki
    iyi olan ve cenaze yıkamasını iyi bilen birinin yıkaması gerekir. Kadın
    kocasını yıkayabilir. Fakat, yıkayacak hiçbir kadın bulunmamak gibi bir
    mecburiyet olmadıkça erkek, ölmüş karısını yıkayamaz.

    Şişmiş
    olup dağılmak üzere bulunan ve dokunulması mümkün olmayan bir ölünün
    üzerine sadece su dökülmesi yeterlidir. Yıkayan, cenazeyi yıkamaya
    niyet ederek besmele çeker. Yıkama bitince: "Gufrâneke yâ Rahmân" yani,
    "Ey merhametli Allah'ım bağışlamanı dilerim" der.

    Müslüman
    ölünün vücudunun bir parçası bulunması halinde, onu yıkamak konusunda
    âlimler arasında görüş ayrılıkları vardır. İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel
    ve İbn Hazm, "yıkanır, kefenlenir ve üzerine namaz kılınır"
    demişlerdir. İmam Şâfiî: "Bir kuş, Cemel vakasında Mekke'ye bir el
    getirip attı. Parmağındaki yüzüğünden Mekkeliler onu tanıdılar. Bu eti
    yıkayarak namaz kıldılar. Olay sahabenin huzurunda olmuştur"
    demektedir. Ahmed İbn Hanbel der ki:

    "Ebû Eyyûb, vücudun bir
    ayağı varken, Ömer ise bir kemiği varken üzerlerine namaz
    kılmışlardır." İbn Hazm: "Müslüman ölüsünden bulunan her şey üzerine
    namaz kılınır; şehit değilse yıkanır, kefenlenir." demiştir. Bulunan
    parça üzerine namaz kılmaya niyet edilir. Namaz ise hepsine, yani ceset
    ve ruhu üzerine kılınır. İmam Ebû Hanife ve İmam Mâlik'e göre; "Eğer
    yarıdan çoğu bulunursa yıkanır ve namazı kılınır; eğer bulunmazsa
    yıkanmaz ve namazı kılınmaz."

    Şehid'in Yıkanması

    Savaş
    alanında kâfirler tarafından öldürülen şehitler cünüp bile olsalar
    yıkanmaz, sadece kefen olmayan uygun bir elbiseyle kefenlenir. Elbise
    eksik gelirse tamamlanır. Sünnet kefeni üzere fazla gelen elbise ise
    çıkarılır. Kanları ile gömülür. Kanlardan hiç bir şey yıkanmaz. Zira
    Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şehitleri yıkamayınız. Çünkü
    her yara ve her kan damlası kıyamet günü etrafa misk kokusu yayar. "
    Rasûlullah (s.a.s.), Uhud şehitlerini kanlarıyla defnetmeyi emretti.
    Onları yıkamadılar ve namaz kılmadılar. İmam Şâfiî şöyle demiştir:
    "Şehitleri yıkamamanın ve namazlarını kılmamanın nedeni, yaraları ile
    Allah'a kavuşmaları içindir." Kanlarının kokusu, misk kokusu olunca
    Allah'ın onlara olan bu ikramı, onları bu namazdan müstağni kılmıştır.
    Bu durum, yaralar içinde savaşan ve düşmanın geri dönmesinden korkan,
    bir an önce ailelerine kavuşmayı, ailelerinin de onlara kavuşmasını
    arzulayan müslümanlara kolaylık sağlamıştır. Şehitlerin namazlarını
    kılmamaktaki hikmet şudur: Namaz ölülere kılınır. Şehitler ise diridir.
    Veya namaz bir şefaattir. Şehitlerin de buna ihtiyacı yoktur. Kâfirler
    tarafından öldürülmeyen fakat cihat sırasında vefat edenler hakkında
    şehit* sözü kullanılmıştır.

    Ancak bunlar yıkanır ve namazları
    kılınır. Rasûlullah (s.a.s.), hayatta iken, bunlardan ölenleri yıkamış;
    müslümanlar da daha sonra şehid düşen Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali
    (r. anhum)'yi yıkamışlardır.

    Eğer su bulunmazsa ölüye teyemmüm
    verdirilir. Allah'û Teâlâ şöyle buyuruyor: " Eğer su bulamazsanız
    teyemmüm ediniz." (en-Nisâ, 4/43; el-Mâide, 5/6). Rasûlullah (s.a.s.)
    "Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı." (Buhârî, Teyemmüm 1, Salat 56;
    Müslim, Mesâcid, 3; Ebû Dâvud Salat, 24). buyurmuştur. Eğer ölü
    yıkandığı zaman dağılma tehlikesi varsa yine teyemmüm verdirilir.
    Yabancı erkekler arasında ölen kadın ile yabancı kadınlar arasında ölen
    erkeğe de teyemmüm verdirilir. Ebû Dâvud ve Beyhâki'nin de Mekhûl'den
    rivayet ettiği hadise göre; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
    "Kadın, kendisi ile beraber başka kadın olmadığı halde erkekler
    arasında ölürse; erkek de kendisi ile beraber başka erkek olmadığı
    halde, kadınlar arasında ölürse, her ikisine de teyemmüm ettirilir ve
    gömülürler. Her iki durumda da su bulunmamış sayılır. "

    Cenazenin Kefenlenmesi Ölü, yıkandıktan sonra, kefenin ıslanmaması için kurulanır.

    Kefen
    üç çeşittir: 1- Erkeğe göre, "kamis", boyun kökünden ayaklara kadar
    olur. Yen ve yakası olmaz. Etrafı uygulanmaz. 2- "İzar" ile "Lifâfe",
    baştan ayağa kadar uzun olur. Lifâfe en üste geleceği ve baş ve ayak
    uçlarından düğümleneceği için izardan daha uzun tutulur.

    Kadında
    baş örtüsü ile göğüs örtüsü fazla olacağından kadında sünnet olan kefen
    beş kattır. 3-Yeterli sayılan kefendir ki erkeğe göre izar ile
    lifâfe'den ibaret olmak üzere iki kat, kadına göre ise bir de baş
    örtüsü ile üç kattır. Ancak zarurete binaen kadın ve erkek için
    "setre"; yeterli ne bulunursa ona sarılacak şeydir. Nitekim sahabeden
    bir kısmı zarûretden dolayı sahip oldukları elbiseleriyle kefenlenip
    defnolunmuşlardır.

    Malın azlığı ve varislerin çokluğu söz konusu
    olunca ikinci kefenleme; mal çok varisler az ise birinci tür kefenleme
    yapmak sünnettir. Kefen-i zarûret ise hiçbir malı olmayan için
    düşünülebilir. Zarûret olmadıkça tek kefene sarılmaz. Kefenin beyaz
    pamuklu bezden olması daha faziletlidir. Yenisi veya yıkanmış olmasında
    fark yoktur. Kefenler, içine ölü sarılmadan önce tütsülenir. Ancak
    beşten fazla tütsülenmez.

    Kadının saçları örgü edilerek göğsü üstünde toplanır. Onun üzerine başörtüsü yüzüyle beraber örtülür.

    Cenaze Namazı

    Gusledilmiş,
    yıkanmış, temizlenmiş, musalla taşına konulmuş müslüman bir ölü için
    müslümanların, abdestli ve Kıble tarafına yönelerek kıldıkları bir
    namaz ve ölü için yapılan bir duadır. Cenaze namazı farz-ı kifâyedir.
    Yani bir beldede bir kısım müslümanların bu namazı kılmalarıyla,
    diğerlerinin üzerinden yükümlülük kalkar. Cenaze namazı hiç kılınmazsa,
    o beldedeki bütün müslümanlar sorumlu ve günahkâr olur.

    Cenaze
    namazının şartı niyettir. Bu niyette, ölünün erkek veya kadın, küçük
    erkek veya kız çocuğu olduğu belirtilir. İmam olan kimse; Allah
    Teâlâ'nın rızası için hazır olan cenaze namazını kılmaya ve o cenaze
    için dua etmeye niyet ederek, namaza başlar. Ayrıca imamlığa niyet
    etmesi gerekmez. Cemaatten her biri de Allah rızası için o cenaze
    namazını kılmaya ve onun için duaya ve imama uymaya niyet eder. Ölü,
    erkek ise: "şu hazır erkek için", kadın ise; "şu hazır kadın için" diye
    niyet edilir. Çocuklar için de bu şekilde niyet edilir. Cemaatten biri,
    cenazenin erkek mi, kadın mı olduğunu bilmezse, "üzerine imamın namaz
    kılacağı ölüye, imam ile beraber namaz kılmaya ve dua etmeye" niyet
    eder.

    Cenaze namazının rüknü tekbirler ve kıyâm'dır. Bu namazda
    rukû ve secdeler bulunmadığı gibi Kur'an okumak ve teşehhüd de yoktur.
    Şartları altıdır: Ölünün müslüman olması, kendisinin ve konulduğu yerin
    temiz olması, cemaatin önünde bulunması, vücut azalarının çoğunun veya
    başıyla beraber yarısının mevcut olması, arz üzerine konulmuş olması,
    namaz kılacak kimsenin özürsüz olarak bir şeye binmiş veya oturmuş
    olmaması. Cenaze namazında cemaat şart değildir. Yalnız bir müslüman
    erkek yahut bir müslüman kadının kılması ile farz yerine getirilmiş
    olur. Cenaze namazının sünnetleri dörttür.

    1-İmam cenazenin göğsü hizasına durur. Bu namazda erkek, kadın, büyük ve küçük arasında fark yoktur

    2-Birinci
    tekbirden sonra "sübhâneke allâhümme" duasının "ve celle senâüke" kısmı
    ile birlikte okunması lâzımdır. Dua kasdıyla fatiha okunması da
    caizdir. İbn Abbâs cenaze namazında Fâtiha okumuş ve "bunun sünnet
    olduğunu" bildirmiştir. (Buhârî, Cenâiz, Kıraetu Fâtihati'l-Kitab).
    İmam Şâfiî'ye göre Fâtiha okumak farzdır.

    3- İkinci tekbirden
    sonra, Peygamber (s.a.s.)'e salât getirmek: "Allâhümme salli alâ
    Muhammedin ve alâ âli Muhammed, Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli
    İbrâhîme inneke hamîdun mecîd." Sonra "bârik" duâsı okunur.

    4-
    Üçüncü tekbirden sonra ölüye, kendi nefsine ve müslümanlara dua etmek.
    Duânın ahirete ait olmasından başka bir şart yoktur. Fakat Hz.
    Peygamber'den nakledilen duâları yapmak daha güzeldir. Bu duâ da şudur:

    "Allâhumma'ğfirlî
    hayyina ve meyyitinâ veşâhidinâ ve gâibinâ ve zekerinâ ve unsânâ ve
    sağîrinâ ve kebîrinâ. Allâhumme men ahyeytehû minnâ fe ahyihî
    ale'lislâm ve men tevef feytehü minnâ feteveffehû ale'l-imân ve hussa
    hâza'l-meyyite birravhi ve'rrâhati ve'f-mağfireti ve'r-rıdvân.
    Allâhümme in kâne muhsinen fezid fî ihsânihî ve in kâne musîen
    fetecâvez anhu ve lakkıhi'l-emne ve'l-büşrâ ve'lkerâmete ve'z-zülfâ bi
    rahmetike yâ erhame'r-râhimîn."

    Manası: "Allah'ım, dirimizi,
    ölümüzü, burada olanımızı, olmayanımızı, erkeğimizi, kadınımızı,
    küçüğümüzü, büyüğümüzü bağışla. Allah'ım, bizden yaşattığını İslâm
    üzerine yaşat; öldürdüğünü iman üzerine öldür. Bu ölüye de sevinç,
    rahat, mağfiret ve rıza ihsan eyle. Allah'ım, eğer (bu kimse) iyi
    idiyse iyiliğini artır, eğer kötü idiyse kötülüklerinden geç. Onu
    güven, müjde, ikram ve rahmetine yaklaştır. Ey merhametlilerin en
    merhametlisi."

    Eğer cenaze kadınsa, "ve hussa dan sonraki
    zamirler müennes okunur." Hâzihi'l-meyite... in kânet muhsineten fe-zid
    fr-ihsânihâ ve in kânet musîeten fe-tecâvez an seyyiâtihâ ve
    lakkîhâ'l-emne... " gibi.

    Duâyı bilmeyen kimse, sadece
    "Allâhümmağfirlî ve lehû ve li'lmü'minîne ve'l-mü'minât (Allâhım, beni,
    onu ve bütün inananları bağışla" der. Akıl hastası ve küçük çocuklar
    için istiğfar edilmez. Çünkü onların günahı yoktur. Onlara Feteveffehû
    ale'l-imân "dan sonra şu duâ ilâve edilir. "Allâhümme'c'alhu lenâ
    feratan ve'c'alhulenâ ecran ve zuhran ve'c'alhu lenâ şâfian müşeffean"
    Manası: "Allah'ım, onu bize ecir; mükâfat, ahiretimiz için yararlı kıl,
    onu bize âhirette sözü geçen bir şefaatçı eyle."

    Bu duâlardan
    sonra imam dördüncü tekbiri alır, sonra önce sağ tarafa, sonra da sol
    tarafa sesli olarak, cemaat ise gizlice selâm vererek namaza son vermiş
    olurlar. Bu vacip olan selâm ile ölüye, cemaate ve imama selâm
    verilmesine niyet edilir. Cenaze namazının başına yetişmeyen kimse
    hemen iftitah tekbirini alıp imama uyar ve diğer tekbirleri imamla
    beraber almaya devam eder. İmam selâm verdikten sonra geçirdiği
    tekbirleri birbiri ardınca kaza eder, bu tekbirler esnasında herhangi
    bir dua okunmaz. Birkaç cenaze varsa hepsine ayrı ayrı namaz kılma daha
    iyidir. En erken getirilenin namazı önce kılınır. Hepsi birlikte gelmiş
    ise halk nazarında daha faziletli olanın ki önce kılınır. Hepsine bir
    tek namaz kılmak da yeterli olur. Bu takdirde cenazeler, geniş bir sıra
    halinde dizilir ve imam bunlardan birisinin göğsü karşısında durarak
    namaz kıldırır. Yahut cenazeler tek sıra hâlinde kıbleye doğru
    uzunlamasına da konulabilir.

    Namaz kılmak mekruh olan üç
    vakitte, yani; güneş doğarken, tam tepedeyken ve batarken cenaze namazı
    kılınmaz. Ancak, bu vakitlerde kılınmışsa kazası da gerekmez.
    Kabristanda ve cami içinde cenaze namazı kılınmaz, ancak; imam ve
    cemaatin bir kısmı cami dışında, bir kısmı da cami içinde olarak
    kılmalarında bir mahzur yoktur. Namazı bozan şeyler cenaze namazını da
    bozar.

    Sağ doğup ölen çocuğun adı konulur, yıkanıp kefenlenir ve
    namazı kılınır. Ölü doğan çocuğun adı konulur, yıkanıp bir bezle
    sarılır ve cenaze namazı kılınmadan defnedilir. Ölen gebe kadının
    karnındaki çocuk hareket ederse, kadının karnı yarılarak çocuk alınır.
    Kasden ve zulmen ana veya babasını öldürenlerin, öldürülmüş eşkıya ve
    yol kesicilerin namazları kılınmaz.

    Cenazede cemaat şartı
    olmamakla birlikte, cemaat sayısı ne kadar çok olursa, sevap da
    çoğalır. Hz. Âişe, Rasûlullah (s.a.s.)'ın şöyle dediğini nakletmiştir:
    "Bir cenazenin namazını yüz müslüman kılarak hepsi ona şefaat dilerse,
    kendilerine o kimse hakkında şefaate izin verilir. " (Müslim Cenâiz,
    58).

    İbn Abbas (r.a.), Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet
    etmiştir: "Bir müslüman öldüğü zaman, cenazesini, Allah'a hiç bir şeyi
    ortak koşmayan kırk kişi tutup kaparsa, Allah kendilerine o kimse
    hakkında şefaate izin verir. " (Müslim, Cenâiz, 59).

    Namaz
    kılınıncaya kadar cenazede hazır olan kimseye bir kırat, gömülünceye
    kadar hazır bulunana da iki kırat sevap vardır. " İki kırat nedir?"
    diye sorulunca, Hz. Peygamber (s.a.s.) "İki büyük dağ gibi" diye cevap
    verir, yani iki büyük dağ kadar sevap verilir. (Müslim, Cenâiz, 52).

    "Cenaze
    defninde acele ediniz. Eğer bu ölü iyi bir kişi ise, bu bir iyiliktir.
    Onu (bir an evvel kabirdeki) hayır ve sevabına ulaştırmış olursunuz.
    Eğer bu cenaze iyi bir kişi değilse, bu da bir ferdir. Bir an evvel
    omuzlarınızdan atmış olursunuz. " (Buhârî, Cenâiz, 52).

    "Ey mü'minler! Siz ölüyü teşyî ediyorsunuz. Onun önünde, arkasında sağında, solunda yürüyünüz. "

    Yukarıda
    naklettiğimiz hadislerden de anlaşılacağı gibi, cenazeyi bekletmeden en
    kısa zamanda toprağa vermek gerekir. Ölü hakkında iyi ve kötü şahitliği
    Cenâb-ı Allah kabul eder. Bu münasebetle ölüleri hayırla anmak
    sünnettir. Bir müslümanın cenazesinde bulunmak herkese farz-ı ayın
    değilse de; mümkün mertebe çok sayıda cemaatin bulunması ölü için
    rahmet ve bağışlanma vesilesidir. Ayrıca cenazeye katılan müslümana da
    çok büyük bir sevap vardır.

    Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine
    göre, "Peygamber (s.a.s.), Necâşî'nin vefat haberini öldüğü gün vermiş,
    ashabını namazgâha çıkartarak saf bağlatmış ve dört defa tekbir
    almıştır." (Buhârî, Müslim),

    Burada Necaşi, Habeş imparatoru
    Ashama olup, Hicret'in dokuzuncu yılında vefat etmiş ve Allah Rasûlü
    Medine-i Münevvere'de onun için ashabıyla, gıyabında cenaze namazı
    kılmıştır. Bu uygulama, zaruret sebebiyle vukû bulmuştur. Hanefî ve
    Mâlikilere göre gâibin cenaze namazını kılmak mutlak olarak caiz
    değildir.

    Hanefilere ve bazı fâkîhlere göre ölüm haberini hısım
    ve akrabaya, eşe dosta bildirmek caizdir. Günümüzde bu duyuru,
    müezzinlerin "salâh" okuyuşları ile yapılmaktadır.

    Cenazenin Taşınması ve Defni

    Cenazeyi
    kabre kadar taşımak bir mümine yapılacak en son hizmetlerdendir. Bu
    taşıma aynı zamanda bir ibadettir. Bilhassa namaz kılınan yerlerde,
    mezarlıkla namaz kılınan yerin yakınlığı durumlarında cenazeyi vasıta
    ile taşımak bu ibadeti terk etmek olur.

    Sünnet üzere, cenazeyi
    tabutun dört tarafından dört kişi tutarak taşır. Tabutun dört
    tarafından onar adım taşımak müstehaptır. Daha çok taşımanın sevabı da
    çoktur. Önce cenaze sağ ön tarafından, sonra sağ arka tarafından
    taşınır. Sonra sol tarafına geçilerek sol ön ve sol arka tarafından
    omuzlanır. Böylece her tarafından onar adım olmak üzere kırk adım
    taşınmış olur. cenazeyi acele götürmek de müstehaptır. Zira o iyi bir
    kişi ise kabirde karşılaşacağı iyi hâle bir an önce kavuşturulmuş olur.
    Kötü bir kişi ise bir an önce şerrinden ve yükünden kurtulmuş olunur.

    Cenazeyi
    takip edenler, yolda lüzumsuz lâkırdı etmezler. Yüksek sesle
    konuşmazlar. Hatta yüksek sesle zikretmez ve Kur'an okumazlar. Ölümü ve
    ahireti düşünürler.

    Cenaze kabre konacağında, kabre inen bir kaç
    kişi cenazeyi alarak yüzü kıbleye karşı, başı batıya gelmek üzere sağ
    yanına yatırırlar. Bu esnada: "Bismillahi ve ala milleti Rasûlillahi"
    (Allah'ın adı ile ve Rasûlullah'ın milleti (dini) üzere derler. Kefenin
    bürgüsünün baş ve ayak tarafındaki bağları çözerler. Kadını kabre
    mahreminin indirmesi evlâdır.

    Cenazenin arkasına, cesedi
    toprağın sıkıştırmasından koruyacak taş, tahta gibi şeyler dizilir.
    Sonra kabir, toprakla doldurulup örtülür. Bu arada kabir başında
    Kur'an'dan bazı sûrelerin okunması mümkündür. Bu arada salih bir kişi
    kalkıp ölünün baş tarafında ve yüzü hizasında durup ölünün anasının adı
    ve ölünün adı ile üç defa "Yâ filan oğlu -kızı- filân" der ve aşağıdaki
    telkinatı yapar: "Ey filân oğlu -kızı- filân... Dünyada iken Allah'tan
    başka ilâh yoktur, Muhammed Allah'ın elçisidir, Cennet haktır, Cehennem
    de haktır, öldükten sonra dirilmek de haktır. Şüphesiz kıyamet günü
    gelecektir. Allah, kabirde olanları diriltecektir" diye yaptığın
    şahitliği hatırla. Sen, Rab olarak Allah'a din olarak İslâm'a, Rasûl
    olarak Muhammed'e önder olarak Kur'an'a, kıble olarak Kâbe'ye,
    kardeşlerin olarak müminlere razı olmuştun. De ki:

    "Allah'tan
    başka ilâh yoktur, ona dayandım O, ulu arşın sahibidir." Ey Allah'ın
    kulu de ki, "Allah'tan başka ilâh yoktur. De ki, Rabbim Allah'tır,
    dinim İslâm'dır, Rasûlüm Muhammed (s.a.s.)'dir. Yâ Rabbi onu yalnız
    bırakma. Sen, mülk verenlerin en hayırlısısın."

    Ölünün evinde
    yemek vermek, ölü sahibine başsağlığı dilemek, kabirleri zaman zaman
    ziyaret etmek sünnettir. Başsağlığı dilemek üç gün içinde müstehaptır,
    sonrası sünnete aykırıdır.

      Forum Saati Çarş. Mayıs 08, 2024 4:44 pm